Gerome Pouvreau ile Millau’ya gitmek için sabah erkenden yola çıkıyoruz. Bütün gece heyecandan uyuyamadım ve sabah namazı ile yataktan ayrılıp duş ve kahve yüklemesi yaptıktan sonra yola çıkıyoruz. Hedefimiz Natural Games! Çok heyecanlıyım. Millau on yıl önce Petzl Roc Trip’in doğduğu yer ve şu anda devasa bir festival haline gelen Natural Games’in yapıldığı şehir…
Yıllarca Millau’da düzenlenen Petzl Roc Trip kaya tırmanış festivali birkaç yıl önce, tırmanıcıların, ekstrem bisikletçilerin, kanocuların, paraşütçülerin, slack line ve highline sporcularının yer aldığı bir çok sporcuyu bir araya getiren Natural Games olarak outdoor spor ve müzik festivali adı altında birleştirilmiş. Bu şekilde aynı anda birçok sporcu ve diğer sporlarla da ilgilenen insanları bir araya getiren dört günde 60.000 kişiden daha fazla katılımcının ziyaret ettiği devasa bir şenlik halini almış. Şenliğin amacı, yaptığı sporda uç örnek olan profesyonel sporcularla bu sporu hobi olarak yapan ya da yapmak isteyenleri buluşturan büyük bir etkinlik. Bu yüzden şenlik boyunca neredeyse her şeyin ücretsiz olduğu ve herkes tarafından profesyonel sporcularla birlikte değişik sporları deneyebileceğiniz bir buluşma noktası halini almış… Bende Petzl uluslar arası festivaller ve sponsorluk sorumlusu Erwan Le Lann’ın daveti ile Petzl sporcusu olarak şenlikte yer aldım.
Kilometrelerce ve yıllarca bekledikten sonra, Gerome ile festival alanına geliyoruz ve ilk tepkim;
Aman Allah’ım bu ne ya?
Hayatım boyunca böyle bir festival alanı görmediğim için hayvana döndüm… Hemen Petzl çadırını bulup Erwan ile buluşuyoruz. Kısa bilgilendirme sonrası gözüm masadaki kitapçığa kayıyor…
Bu ne rehber kitap mı?
-Yok, Petzl Takımı kitapçığı…
Şenlik öncesi benden profil fotoğrafı istendiğinde acilen bir vesikalık çektirip (Julien Nadiras fotoğrafçı olunca çekim yaklaşık 45 dakika sürdü. Benden gerçekten böyle güzel bir görüntü çıkartabilmesi büyük başarı…) Petzl’a göndermiştim ama sebebini pek anlamamıştım, şimdi daha iyi anlıyorum.
Petzl takımı sporcusu olarak bu şenliğe katılan tırmanıcılardan oluşan küçük bir kitapçık hazırlanmış ve bana da bu kitapta yer verilmişti. Kitapta;
Florence Pinet, , Nina Caprez; Melissa Le Neve, Chris Sharma, Dany Andrada, Gerome Pouvreau, Loic Gaidioz, Daila Ojeda, Said Belhaj, Mickael Fuselier, Martina Cufar, Philippe Ribiere, Enzo Oddo, Steve Mc Clure, Daniel Du Lac, Mathieu Maynadier, Mayan Smith-Gobat, Candice Gauthier, Alizee Dufraisse, ve ben, Mümin Karabaş.
ALLLAAAHHH!!!
-Mümin, ne oldu?
-Çok heyecanlandım, yılların hayali, senin anlaman çok zor…
Kitapçıkta Petzl Takımı sporcularının kısa bir biyografisi, profil ve tırmanış fotoğrafının yer aldığı, aynı zamanda küçük bir not yazıp imzalamak için ayrılmış mini bir bölüm vardı. Bu şekilde isteyen herkese dağıtılan kitap güzel bir hatıra olarak tasarlanmıştı. Benim içinse çok güzel bir hatıra oldu… Bütün koliyi almak istedim ama…
-Hadi bırak kitapla ilgilenmeyi bizi bekliyorlar…
Apar topar Fransız spor kanalı ve Natural Games spikerleriyle buluşup uzun bir röportaj yapıyoruz, neyse ki çevirmen var ve benim Fransızca konuşmama gerek kalmıyor. Buraya Türkiye’den geldiğim için hemen dikkatleri üzerime çekiyorum ve ne kadar kamera ve fotoğrafçı varsa üzerime çullanıyor. Allah’tan sabah tıraş olup, saçlarımı taramışım…
Biri beni kurtarsın lütfen…
Gerome uzaktan sesleniyor;
-Hadi gidiyoruz!
-Ya daha yeni geldik, bir ortama baksaydık, nereye gidiyoruz?
-Tırmanışa gidiyoruz. Bütün ekip hazır…
-Tamam, sıkı al!
Hemen hazırlanıp Le Buffi adlı tırmanış bölgesine gidiyoruz. Araba ile kısa bir yolculuk sonrası festival alanından da görünebilen kayalıklara ne kadar fotoğrafçı ve kameraman varsa peşimize takılıp bizle geliyor. Festivalin önemli ve büyük bir bölümü tırmanış olduğundan Petzl takımı televizyon ve insanlar tarafından aşırı rağbet görüyor… Tırmanış bölgesine büyük bir kafile olarak ulaşıyoruz, hemen tırmanış ve çekim organizasyonu başlıyor… Bütün öğleden sonrayı çekim ve tırmanışla geçirerek üçüncü tırmanış günümü sonlandırıyorum ama biliyorum ki önümde daha uzun bir gece var…
Festival alanına vardığımızda bizi hemen VIP bölüme alıp kısa bir brifingle bilgilendiriyorlar…
Ya Loic tam anlamadım her şey ücretsiz mi dediler?
-Ooo yesss!
Bütün takım bir anda jakuzi, masaj, bar ve yemek olarak değişik hedeflere yöneliyoruz… Atak! Her şey sporcunun rahatı için düşünülmüş… Bu kadar rahatlık bende rahatsızlık yarattı ama kendi kendime pozitif olmaya çalış derken sonunda çocukların yüzündeki pis gülüşün sebebini anlıyorum…
-Mümin, yarın ki yarışmaya seni de kaydediyoruz!
-Neyyy!!!
-Ben üç gündür tırmanıyorum, yarın dördüncü tırmanış günü, ben yorgunum, bıraktım ben yarışmaları, ne yarışması ya?
Bütün takımın sert bakışlarından sonra daha iyi bir bahane üretmem gerektiğini anlayıp, hemen bir çözüm buluyorum.
-Benim yarışmaya katılmak için sağlık raporum yok!
Fransa’da herhangi bir yarışmaya katılmak için doktor tarafından onaylı sağlık raporuna ihtiyacınız var. Bunu bildiğim için hemen kullanıyorum ama devreye Erwan giriyor ve sonuç;
-Ben hallederim, sen yarın sabah 09.00 yarışma alanında ol!
Bittim… Ben buraya şenliğe geldim… Ne yarışması?
-Yarışma şenliğin bir parçası, yılların klasiği. Senin orada olman gerekli…
Hava karardığında müzik başlıyor ve VIP alandan ayrılıp binlerce insanın olduğu ana alana doğru geçiyoruz. Müzik çok güzel çalıyor ama benim aklım yarışmada… Yarın ne yarışması ya, bir de doktor raporu için kontrole gitmek gerekli… Acaba kan testi yapacaklar mı? Haftalardır Fransa’dayım ve sürekli olarak şarap içiyorum… Teste sonuç ne çıkar acaba? Allah cezanızı versin kim söyledin lan benim adımı?
-Mümin sakinleş, gel bak bir şeyler iç her şey yoluna girer…
Bir şeyler içeceğim ama yarın doktorla randevum var… Sakinleştirici bir şeyler var mı ya? Yine çok heyecanlandım… Allah’ım ortam çok kalabalık, birileri benim elimden tutsun yoksa paramparça olacağım…
Gece o kadar güzel müzik ve başka güzelliklerden sonra zorda olsa uyumaya gidiyoruz ama iki saat sonra bana kalk sirenleri çalıyor… Ya müzik ne güzel çalıyordu ya, nasıl bir gruptu o ya…
Sabah uyandığımda dans etmeye kaldığım yerden devam ediyordum… Gerome’u röportaj için yollayıp ben ve Loic Gaidioz ile kahve ve çikolatalı krokana doğru yol alıyoruz. Kahve o kadar sert ki ilk yudumda kendime geldim! Bu adamların gerçekten çok sert hayatları var! Benim doktora gitmem gerekli…
Doktor;
-Evladım alkol, sigara ya da vs şeyler kullanıyor musun?
-Valla yok, ben sporcuyum, hem Türkiye’de çok pahalı alkol, ben en son ne zaman bira içtiğimi hatırlamıyorum… (Yalan yok, bu aralar biradan çok, sürekli olarak şarap içiyorum…)
Doktorcum, ben şu imzayı alıp gitsem?
-Türkiye’de nerede yaşıyorsun?
-Güneyde, kebap diyarında…
-Ben seviyor şiş kebap çok, sen var Rakı?
-Olmaz mı, sen istiyor duş bana veriyor imza…
Zar zor imzayı kapıp, rapor cepte, hızlıca toparlanıp yarışma alanına doğru koşuşturuyorum. Loic ve Gerome ile buluşup yakalarına yapışıyorum, beni buraya siz getirdiniz şimdi ayıklayın pirincin taşını… Tabi ki çevirimi anlamadılar… Diyorum ki, siz iki şampiyon ama ben Japon turist… Ne yapacağımı bilmiyorum…
-Ya tırman işte Mümin, rahat ol…
-Bu rota kolay mı?
-Kolay kolay, güzel ısınmak için…
Kolayda kime göre kolay? Bana göre yanma yaptı biraz… Bu adamlarla hayat pek kolay değil, hemen kendi yolumu buluyorum… Kızlar nerede ısınıyor?
Yarışma ile ilgili detayları soruyorum ama durum pek iç acıcı değil en sağdaki blok ağır negatif…
Yarışma dört adet bouldering bloğunda toplamda 50 adet rotadan oluşuyor. İlk 16 rota yarışma konseptini denemek isteyen, bu spora yeni başlayanlar için yapılmış kolay rotalardan oluşan problemler. 16 ve 50 arası ise finalde yarışmak isteyen sporcuların katıldığı klasman. Rotalar bay ve bayan olarak ayrılmamış ve ilk ya da otuzuncu denemede bitirmenizin önemi yok… Önemli olan 34 rotanın hepsini altı saat içinde tamamlamak… Finale bay ve bayan klasmanında sadece beş kişi alınıyor. Rotalar için hakem yok, herkes kendinin hakemi ve bitirdiğiniz rotaları size verilen kâğıda işaretliyorsunuz. İlk denemede rotayı bitirmenin büyük avantaj olduğunu yarışma başlar başlamaz anlıyorum… Çünkü yarışmaya katılan birçok insan olduğundan bitiremediğiniz rotayı tekrar denemek, kalabalığı yarıp tekrar rotaya girmek anlamına geliyor. Havanın öğleye doğru aşırı sıcak olması, tutamakların giderek kayganlaşması vs gibi nedenlerden rotayı en kısa sürede bitirip diğer rotalara yönelmek gerekli, hadi Mümin bırak ortama bakmayı rotaları tırmanmaya başla yoksa çok geç olacak…
Üç saat boyunca toplamda 22 rota bitirerek yarışmayı bırakıyorum. Belki 8 rota daha bitirebilirdim ama burada bırakmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bugün diğer dört rota içinse doğru gün değil, artık genç bir tırmanıcı olmadığımdan vücudumu dinliyorum… Loic’in yarışma başında parmağındaki kapsülü koparması bana dikkat sinyallerini yakıyor… Hayatta en son istediğim şey burada finalist olmak… Neden mi, yarını bekle sebebini anlarsın…
Öğleden sonrayı Loic ile beraber slackline yarışmasını izleyerek geçiriyoruz. Bu adamlar inanılmaz, hattın üzerinde neler yaptıklarını görünce Loic ile hayvana döndük… Yaptıkları onca statik ve dinamik hareketlerden sonra hakem kararı ile bir üst tura çıkıyorlar. Her tur iki dakikalık sürenin düello olarak paylaşımından oluşuyor. İsimlendirdikleri bazı hareketleri yapmak neredeyse imkânsız ama herkes, yarın ki finali bekle gerçek şov o zaman diyorlar… Bugün ki şov beni fazlasıyla etkiledi ama yarın buradayız, final saat kaçta?
Ağzım bir karış açık festival alanında dolaşırken delice bir fikir ortaya atılıyor…
-Bota binelim!
Ben varım ama bizim bindiğimiz bot kesin devrilir. O kadar çabaya rağmen botu deviremedik ama ben devrildim… Loic’in beni suya fırlatması ile bugün ki duş limitini dolduruyorum… Ama intikamım acı olacak…
Ya şurada daha küçük bir bot var acaba onu mu kullansak… Küçük botla gençliğimden bildiğim bütün eşek şakalarını yapıp botu yatırarak bende dâhil herkesi suyla buluşturuyorum… Oh rahatladım ya, yarışmanın bütün yorgunluğu geçti…
Hadi millet bir şeyler yiyip şenlik alanına geçelim, müzik birazdan başlar… Müzik bu akşam dünkü gibi değil ama ortam fena kalabalık… Saat 23.00 olmuş, hadi millet toplanın gidiyoruz… Sahne arkasında buluşup bütün takım bir araya geliyoruz. Sahnede Çin Roc Trip videosu ve Arjantin Roc Trip tanıtım videosu gösterimi yapılıyor. Ardından bizler sahneye çıkıp 30.000 kişiyi selamlıyoruz… Aman Allah’ım bu kadarı da olmaz ya… Tırmanışın bu kadar büyük bir öneme sahip olduğunu görmek inanılmaz… Sanırım bu destek sayesinde bu yüzden çok sağlam ve güzel şeyler yapılabiliyor…
Sahneden inip şenlik alanına geri dönüyoruz ama millet coşmaya başladı… Hedefimiz bungee jumping!
-Ben back flip yapacağım…
Ya olum bir akıllı durun ya… Kime sahip çıkacağımı şaşırdım… Ve tahmin ettiğim gibi içeriye ilk adımı atar atmaz olay çıkarıyoruz…
Arkadaşım ben VIP’yim ne sırası, ne parası ya? Ya şu çocuk yarışmadaydı ben tanıyorum onu dur bir dakika… Hişt, bak bir bana, sen gel bakim buraya, bu çocuklar atlamak istiyorlar, yardımcı ol bakim bizlere… Şu görevliye de söyle bıraksın peşimizi… Allah’ım bir ton tantana ve olaydan sonra, sonunda görevlileri yıldırıp birkaç kişinin atlamasını (zorda olsa, araya kaynak yaparak) sağlıyoruz… Loic’in back flip’i son noktayı koyuyor ve alanı terk ediyoruz…
Allah’ım sonunda her şey bitti eve gidiyoruz diye düşünürken çok yanıldığımı hemen anlıyorum… Gece yeni başladı ama benim pilim bitmek üzere, yanında şarj aleti olan var mı?
Sabahın erken saatinde uyanıp (ki az önce uykuya dalmıştım ama…) hemen şenlik alanına doğru yol alıyoruz. Bugün çok önemli bir görevimiz var Daniel Du Lac ile ekip olup kano yarışmasına katılacağız. Daniel çok iddialı, benim Türk gücümü kendi tekniği ile birleştirip şampiyon ekip olmayı planlıyor… Sabahın bu saatinde bende aranan o Türk gücünü bulmak şu an için çok zor… Kahve üstüne kahve içip uyanmaya çalışırken telefon çalıyor…
-Mümin hazır mısın?
-Kem küm, şey…
-Gece kaçta yattın?
- Nasıl cevap versem acaba? Ne uyuması? Uyumadım ki…
Dede, ben Loic ile bir takım, sen şampiyonla bir takım ol, nehirde görüşürüz…
Zor da olsa Daniel’i ikna edip nehre doğru yol alıyoruz. Yarışma alanında herkes bana ve Loic’e gözünü dikiyor.
-Hım, iki tane beton gibi adam kesin şampiyonluğa oynuyorlar…
Bizse Loic ile yarış ne taraf doğru acaba diye boş gözlerle bakınırken, bir anda herkes koşturmaya başlıyor… Allah Allah nidalarıyla ilerleyen yarışmacılara bakakalıyoruz… Sahilden koşarak kanolara ulaşıp, kanoyu suya koyup küreklere asılıp herkes yol alıyor…
Loic,
-Mümin, bir sigara içelim, şu son kanoyu alıp yola çıkarız merak etme…
Aşırı rahat davranarak, hakemin bizi ittirip kaktırması ile yola çıkıyoruz ama nasıl kürek çekeceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yok… Fotoğrafçılar için güzel pozlar verdikten sonra nehir hakeminden aldığımız hızlandırılmış kursla yola çıkıyoruz…
Sağ sol, bir iki, sağ sol, bir iki…
İlk rafitte suyla güzelce uyandıktan sonra kendimize geliyoruz…
Ayyy su soğukmuş ya… Bırrr…
Yol boyunca sürekli olarak ya şurada biraz duralım mola verelim, vay şu rafit çok güzeldi yeniden mi yapsak, ben yoruldum geri mi dönsek acaba ve bolca sohbet ederek ağır ağır yol alırken, nehrin sonlarına doğru gördüğümüz yılan bizi aniden hızlandırdı ve sonuncu olmayarak, sonlara doğru yarışı tamamlıyoruz. Birinci ile aramızda bir buçuk saat fark var, siz anlayın artık… Daniel ikinci geldiği için bana sert bir bakış atıyor ama halimizi görünce herkesle birlikte o da gülüyor… Ya yılanı gördün mü kocamandı… Nasıl görmezsin ya… En az beş metreydi…
Bu kadar maceradan sonra biraz dinlenip ve bir şeyler yiyerek kendimize geliyoruz. Akşamüzeri slackline finali var ve yarışma alanına doğru yol alıyoruz… Allah’ım geriye saltolar, inanılmaz hareketler ve slackline için dünyanın en iyileri… Bu adamlar gerçekten sıra dışı, akıl almaz bir şov izliyoruz… Ağzımız bir karış açık, nefesimizi tutarak, büyük bir coşku ile gözlerimize inanamayarak süper bir performansa şahit oluyoruz…
Saat 21.30’da tırmanış yarışması finali var. Bütün takımı toplayıp alana doğru yol alıyoruz… Kalabalıkta yer bulmak imkânsız… Gözümü hemen en ön sıraya dikiyorum ama oraya ulaşmak Akdeniz’i yarmak anlamına geliyor… Hemen pratik zekâmı çalıştırmam gerekli, düşün Mümin düşün…
Bir fikrim var!
Biz takım sporcusuyuz, yarışmayı duvarın dibinden izleyelim, beni takip edin, içeriye nasıl gireceğimizi biliyorum…
Tırmanış duvarı, minder, biz ve arkamızdaki bariyerin ardında 30.000’den daha fazla insan tırmanış için burada… Hemen kalkıp fotoğraf çekiyorum, yarışmayı izlemek için burada bu kadar insanın olduğuna inanamıyorum.
Dj Laurent Lafouche ve Said Belhaj yarışma için süper müzik çalıyor ve finalistler sahnede… Yılların şampiyonu Gerome Pouvreau’nın bile titrediğini görüyorum…
Ben olsaydım kesin düşüp, bayılırdım… Bu kadar kalabalığın önünde performans sergilemek neredeyse imkânsız… Korkunç bir kalabalık var…
Dört adet final rotasını herkes tek tek deniyor ve sahnede büyük şov var… Allah’ım iyi ki finalde değilim, bırak tırmanışı minderin üzerinde yürümek bile mümkün değil… Allah’ım avazım çıktığı kadar bağırıyorum, bırakma, hadi… Ses ve içimden bir parça koptu gitti… Yarışmanın belki de en önemli anı Alizee Dufraisse’nin son rotada ki performansıydı… Alizee son rotada çaresizce dinamik hamle yapıyor ve biz onun için bütün takım bağırıyoruz ama nafile… Alizee’nin seyirciye dönüp hadi beni yukarı yükseltin işareti ile 30.000 kişiden daha büyük bir kalabalık ayağa kalkıyor ve alan hadi haydi kelimesiyle inliyor… Bu kadar insanın enerjisi dinamik hamleyi yaptırıyor ama geriye dört hamle daha var… Alizee her hamlede düşecek gibi oluyor ama herkes çılgınlar gibi bağırınca bütün enerji onu yukarı taşıyor ve son rota son dakikada bitiriliyor… Alanda ki herkes coşmuş durumda ve korkunç bir enerji var, tüylerim diken diken çıldırmış durumdayım…
Herkes ayakta ve kopmuş durumda çılgınlar gibi alkışlıyor ve bütün Millau’yu inletiyoruz… Şimdi neden finalde olmak istemediğimi anlıyor musun, bunu benim kalbim kaldırmaz… Seyirci olarak bile izlemek beni o kadar heyecanlandırdı ki hayatta unutamayacağım anlardan biri olarak hafızama kazındı…
Allah’ım hayatımın şovunu izledim diyebilirim… Yarışma biter bitmez hemen tüm takım duvar arkasına gidiyoruz ve herkesi tebrik ediyoruz… Biz kendi aramızda mini kutlama yapıyoruz ama ödül töreni için sahneye geçiliyor… Aman Allah’ım bu gecenin etkisinden kurtulmak çok zor… VIP alana geçip bütün takım inanılmaz eğlenerek sabaha kadar partiyi sürdürüyoruz… Takımın büyük bir kısmı dağılmış halde eve ulaşıyoruz ama terasta Pastiz partisi devam ediyor… Sabah 06.30 yatıp iki saat sonra yağmurla birlikte uyanıyoruz… Ben kahve yapsam iyi olacak… Beşinci kahveden sonra uyanarak şenlik alanına gidiyoruz ama bugün şiddetli yağan yağmur yüzünden her şey iptal oluyor… Takımın çoğu toparlanıp evlerine dönüyor ama biz çekirdek kadro bir gün daha buradayız… Önümüzde büyük bir gün var… Geriye kalan ekip Petzl çadırını toparlayıp, dükkânı kapatıyoruz… Artık neredeyse herkes döndü ve sadece küçük bir ekip kaldık… Mini kadro evde atıştırma ve ufak yemek yüklemesi sonrası kapanış için düzenlenen akşam yemeği için şehre gidiyoruz… Natural Games’in bütün çalışanları, sporcular, yöneticiler ve organizasyon için emeği geçmiş kim varsa herkes burada toplanıyor.
İnsanlar güzel bir organizasyonu başarmış ve sorunsuz bir şekilde bitirmiş oldukları için mutlu ve eğleniyorlar… Hepimiz çok yorgununuz ama herkes mutlu ve alkol yüklü olduğu için gecenin geç saatlerinde barı kapatıp eve dönüyoruz ama ben evden çok uzaktayım…
Önümde ki uzun geceyi sabaha kadar gözümü kırpmadan geçirerek, sabah uzun bir yolculukla yeniden yollardayım, Fransa içinde yol almaktayım… Hayattaki büyük hayallerimden biri Natural Games, gerçek oldu… Fransa günlüğü bir sayfa ileri…
Hayattaki büyük hayallerimden biri Natural Games’te olabilmekti, bu hayalimin gerçekleşmesi için burada olmamı sağlayan benden desteğini esirgemeyen dostlarıma, Adana Team’e ve destekçilerim olan Petzl, Toros, Macera Akademisi ve Yüksek İşler firmalarına çok teşekkür ederim…
Daha fazla bilgi için;
Fotoğraflar için;
Laurent Lafouche, Kamil Tamiola, Luminita Marilena Toma, Whity White, Yoann Marc Eloi Foulquie, Thomas Caleyron, Marion Rouget’a çok teşekkür ederim.